17 Aralık 2012 Pazartesi

3: BALIKÇI SABAHATTİN




Eminönü’nden Ahırkapı’ya doğru giderken, Belediye Binası’nın sağından giriyorsunuz ve birden, kendinizi 1930’lu yılların ortasında buluveriyorsunuz. Yani İstanbul’un, İstanbul olduğu zamanlarda… Dar sokaklarında top oynayan çocukların, iki katlı evlerin, dükkânının önünü süpüren esnafın ve en önemlisi de korna gürültüsü olmayan sokakların olduğu zamanlarda… İşte Balıkçı Sabahattin, tam da böyle bir resmin içinde konumlanmış. 1927 yapımı bir köşkte hizmet veren mekânın hikâyesi, yaklaşık 20 yıl önce Sabahattin Bey’in babasının var olan köfteci dükkânını bir balıkçıya çevirmesiyle başlıyor. İlk başta, bu binaya taşınmadan önce birkaç sokak arkada, yalnızca iki masanın yer aldığı küçücük bir dükkânda işe koyulan aile, ardından işleri büyütüyor ve Osmanlı mimarisine sahip bu görkemli binaya taşınıyor. Mekânın kapısında, sizi o günlere götüren bir tekerlekli araba karşılıyor. İçeri girdiğinizde ise bir çıkmaz sokak ve bu sokağa dizilmiş ahşap masa ile sandalyeler… 




Hemen sağ tarafta iki farklı alan dikkatimi çekiyor. Babasının yokluğunda mekânın işletmesini üstlenen Serkan Bey, mekânın artık kendilerine yetmediğini ve dolayısıyla büyümeye gittiklerini anlatıyor. O sırada kapıdan içeri giren bir turist kafilesini görünce ne demek istediğini daha iyi anlıyorum. Bu öğle saatinde bile içerisi bir hayli dolu. İçimden, bir de burayı akşam görmek gerek diye geçiriyorum… Akşamları tepedeki renkli ampullerin yandığı, hafif caz ve blues ritimler ile şen kahkahaların doldurduğu bu mekân, ayrı bir atmosfere sahip oluyor, belli. Balıkçı Sabahattin’e yalnızca bilenler geliyor, ne de olsa mekân çok da merkezi bir yerde değil. Haliyle, şöyle bir geçerken keşfetmeniz de pek mümkün değil. Yine de mekân, hem hafta içi hem de hafta sonu dolup taşıyor. 

Balıkçı Sabahattin’in sırrı ne diye soracak olursanız; bu mekânın, işini severek yapan insanların elinde olması diye cevap verebilirim. O kadar ki; mekânın sahibi Sabahattin Bey, 60 küsur yaşında olmasına rağmen restoranın her şeyiyle hala kendi ilgileniyor, utanıp sıkılmadan tuvaletleri bile kimi zaman kendi temizliyor. Onun, işini bu denli sahiplenmesi de başarıyı getiriyor…

Balıkçı Sabahattin’in bir sırrı da, açıldıkları günden bu yana aynı aşçılarla yola devam ediyor olması. Mekânın, aşçıları gibi değişmeyen bir ilkesi daha var; zeytini ve zeytinyağı illaki Mudanya’dan geliyor. Balıklar ise günlük olarak balık halinden ve Galatasaray Burnu’ndaki olta balıkçılarından alınıyor.

Mekanın en güvendiği lezzeti midyeli pilav. Lezzetine nail olduğumuz bu pilavı, yolunuz Balıkçı Sabahattin’e düştüğü takdirde mutlaka denemelisiniz. İlk lokmada tarçınla midyenin mükemmel birleşimini tadıyor, garsona “Aynısından bir tane daha!” dememek için kendinizi zor tutuyorsunuz. 2000 yılının ilk üç ayında The New York Times’a haber olan bu pilav, mekânda en çok beğendiğimiz tat oluyor. Aynı şekilde roka, nane, beyaz peynir, karides ve balzemik sostan oluşan Sabahattin Salata ile fener kavurma da nefis bir lezzet, muhakkak tavsiye ediyoruz. Tabii bir de lakerda var ki; Balıkçı Sabahattin, o lezzeti de kendine has püf noktalarıyla sahiplenmiş. Önümüze şık bir sunum eşliğinde gelen lakerda, damağımızda yumuşacık ve çok da tuzlu olmayan bir tat bırakıyor. Haliyle bu lezzete de tam not veriyoruz.

Midyeli pilav 


Sabahattin Salata

Balıkçı Sabahattin de yediğiniz bir şeyi beğenmeme ihtimaliniz neredeyse sıfır. İşin içine bir de yılların tecrübesiyle harmanlanmış bu keyifli atmosfer, güler yüzlü ve işinin ehli garsonlar da girince Balıkçı Sabahattin kısa sürede “en”lerinizden oluyor. Bizden söylemesi…
Tlf: (212) 458 18 24

Mekânın Künyesi

Müzik
Jazz - Blues (Yine de çok özel müşteriler için mekânın üst katındaki bir oda kapatılıp, arka mahalleden birkaç roman getirtildiği de oluyor. Haberiniz olsun!)

Öne Çıkan Lezzetler
Midyeli pilav, fener kavurma, lakerda, Sabahattin salata.

Kapanış Saati
24.00

Kuver Ücreti
5 TL

Rezervasyon
Gerekli, hatta şart!

Otopark
Yok

Ulaşım
Mekânın hemen arkasında tren istasyonu var. Eğer treni tercih etmezseniz, vapurla Eminönü’ne gelip, taksiyle de devam edebilirsiniz.

Kişi Başı Ortalama Ödeyeceğiniz Fiyat
90 TL

Bilmeniz Gerekenler
Mekâna GPRS ile gelmeye çalıştığınızda karşınıza Yenikapı’da bir adres çıkıyor. Mekân yetkilileri bu durumu düzeltmeye çalışmış; fakat bir türlü başaramamışlar. Bu nedenle siz siz olun, kendinizi Ahırkapı yerine Yenikapı’da bulmak istemiyorsanız, en azından şu sıralar GPRS’e güvenmeyin.

Not: Bu yazı, tarafımdan, Esquire Dergisi için yazılmıştır.
Fotoğraflar: Uluç Özcü 

2 yorum: