29 Ekim 2010 Cuma

Doğru Diye Bildiğimiz Yanlışlar ve No Woman No Cry

   Ben herşeyi benim bildiğimi düşünen, biri bana "Hayır Zeynep o öyle değil " derse inadına ısrar eden ve kendi bildiğinden şaşmayan bir gencim ve ne çektiysem şu herşeyi bilme konusunda ki inadımdan çektim.

   Mesela geçen sene harıl harıl kendime siyah deri bir çizme ararken girdiğim ayakkabıcı bana deri olmayan bir çizme önerdi.Ben ise "Olmaz o su geçirir, ben gerçek deri istiyorum." diye ısrar ettim. Adam yanlış bildiğimi asıl gerçek derinin yumuşak olduğu için su geçirdiğini söylediyse de ben inanmadım ve adama öyle bir "Suratımda aptal mı yazıyor?" bakışı attım ki adam gülümsedi ve benimle ilgilenmeyi bırakıp diğer müşteriye yöneldi. Sinirle çıktım ayakkabıcıdan ve kendimi başka bir mağazaya attım, gerçek deri çizmemi aldım, evimin yolunu tuttum.

   Bir zamanlar babamda ayakkabı işinin içinde olduğu için, ayakkabıcıyla olan konuşmamızı dalga geçerek  babama anlattım ve babamın cevabı ile şok oldum. Evet ayakkabıcı doğru söylemişti ! Nitekim bunu ertesi gün yağmur şakır şakır yağdığında gerçek deri çizmelerimle tecrübe ettim ve utancımdan o mağazanın önünden bir daha geçemedim. Demek ki neymiş, yüzlerce lira verip aman gerçek deri olsun diye didindiğimiz o çizmeler su çekebiliyormuş. Pekii var mıdır başka böyle doğru diye bildiğimiz yanlışlar ?Var tabiki, ben birkaç tane size sayayım, sizinde doğru diye bildiğiniz yanlışlar var ise bizimle paylaşabilirsiniz.

    *Mesela aslında boğazınız iltihaplandığında sıcak değil soğuk içmek gerekir, çünkü soğuk ile mikroplar ölür, sıcak ise sizi sadece psikolojik olarak rahatlatır:)

    * Herkes dişlerini fırçalamadan önce, dişmacununu ıslatır. Oysa ki ıslanan diş macunu etken maddesini kaybeder.

   * Göze limon sıkmanın faydası yoktur, tam tersi oldukça zararlıdır. Ayrıca yakından televizyon izlemekle yada çok kitap okumakla göz daha çok bozulmaz.

     *Ve gelelım en şaşırtıcı dogru bılınen yanlışa. Herkesin zannettiği gibi Bob Marley'in ünlü şarkısı "No Women No Cry" da , Bob Marley , "kadın yok ağlamak yok" değil, "Ağlama kadın ağlama" demek istemiştir. Bu nedenle özellikle facebook ta profıl resımlerını bu yazıdan oluşan fotoğraflarla süsleyen erkeklere sesleniyorum, cool görünmeye çalışırken rezil oluyorsunuz, benden söylemesi.. 


      Herkese sevgiler ve iyi haftasonları,

       Z.

Siz Kardeşinizi Seçtiniz mi ?


     Bir internet sitesi düşünün, size yardıma muhtaç çocukların il il ayrılmış bir listesini veriyor. Üstelik o çocuklar hakkında bilmek isteyeceğiniz her türlü bilgi de size sunuluyor. Hangisi kaç yaşında, annesi babası ne iş yapıyor, hangi şehrin neresinde oturuyor, boyu kaç yada yaşadığı ev kaç odalı ?

    Bitmedi.. Tüm bunlara ek olarak, her bir çocuğun okuduğu okulun adı ve öğretmenlerinin iletişim adreslerini veriyor size site. Ve sizden bunlara karşılık tek bir şey istiyor. Onlardan birini kardeşiniz olarak seçmenizi..
Hergün saçma sapan yerlere harcadığımız paranın çok değil, küçücük bir bölümüyle alıp göndereceğimiz bir kitap, renkli bir kalem o çocuklar için gerçekten çok şey ifade ediyor. Sizin beğenmeyip attığınız  pembe kazağınız, Urfa da ki Ayşe için çok ama çok değerli. Yada ucundan dikişi açıldı diye bir kenara fırlattığınız Converse iniz, Malatya daki Ömer için Prada, Gucci..

Kardeş seçilen Elif'in mektubu
    Sitenin adı www.kardesinisec.com  , ben kardeşimi az önce seçtim, Mardin'den Keziban Yıldırım.

    Keziban 10 yaşında, 2 odalı bir evde 9 kişi kalıyorlar.Tam 1 senedir siteye üye ve ona destek olacak kardeşini bekliyor. Ki o kardeşte ben oluyorum :) Siteden henüz kabul edildiğime dair bir onay gelmedi, gelir gelmez Keziban'ın öğretmeni ile iletişime geçeceğim, burdan gelişmeleri size yazarım.

    Umarım bu arada sizde benim aracılığımla bir kardeş seçersiniz kendinize ve hayatı ihtiyacı olan bir çocukla paylaşmanın tadına varırsınız.

     Buarada sitenin kurucusu Cengiz Tünay gönüllüleri kesinlikle para göndermemeleri konusunda uyarıyor.Bence son derece yerinde bir uyarı.Çünkü gönderdiğiniz paranın, dayakçı bir annenin yada alkolik bir babanın eline geçmeyeceğinin garantisini kimse veremez. Bu nedenle eğer kendinize bir kardeş seçecekseniz ona kitap, defter, kalem, giyecek, ayakkabı vb şeyler göndermeye çalışın. Hiç birini yapamıyorsanız sadece mektup yazın,yol gösterin, akıl verin. Emin olun bu çocukların bunlara da çok ama çok ihtiyacı var.

    Ps: Siteyi ziyaret edip kardeşini seçen insanların bıraktığı yorumları okumanızı şiddetle tavsiye ederim, ne demek istediğimi daha da iyi anlayacaksınız.


    Herkese Sevgiler, Z.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Erkek Arkadaşınızın Kızkardeşi

 

    Erkek arkadaşınızın kız kardeşi ya tam bir kabustur sizin için, yada en yakın arkadaşınız kadar yakındır. Emin olun bu böyledir =)
    Birkaç yıl önce erkek arkadaşım beni ailesi ile tanıştırmaya götürdüğünde , bir kız kardeşi olduğunu duymam benim için pek de hoş olmamıştı. Çünkü önceki tecrübelerimden öğrendiğim kadarıyla erkek arkadaşının kız kardeşi her zaman uzak durulması gereken , ağabeyine karşı fazla bağlı olan ve bunu size yansıtan , sevimsiz, gıcık kız modeliydi. O yüzden bu kız kardeş fikrinden pek hoşlanmamıştım.
    Fakat zamanla anladım ki aslında erkek arkadaşının kız kardeşi senin için çok değerli olabiliyormuş , sen onunla sırlar paylaşabiliyormuşsun, onun için erkek arkadaşınla tartışabiliyormuşsun ve hatta görmeyince özlüyormuşsun vesaire =) Bu nedenle burdan yola çıkarak size erkek arkadaşlarınızın kız kardeşlerine ön yargılı yaklaşmamanız konusunda bir nutuk çekeceğim :)

Nisan & Zeynep

     Herşeyden önce erkek arkadaşınızın kız kardeşi aslında sizin için bulunmaz nimet. Neden mi ? Hemen anlatayım. Bir kere  tüm aile sizin hakkınızda ne düşünüyor ondan öğrenebilirsiniz. Annesi sizi sevmiş mi ? Geçen gün ki komşu teyze hakkınızda ne demiş ? Ya da babası yaptığınız o kek i beğenmiş mi? Bu soruların cevapları size bir telefon uzaklığında olur, benden söylemesi =)
   Haydi başka açıdan bakalım. Erkek arkadaşınızla yeni çıkmaya başladınız, hediye alacaksınız ve zevkini bilmiyorsunuz. Kız kardeşini arayın =) Yada tam tersini düşünelim. Doğumgününüz ve sevgilinizin zevkine güvenmiyorsunuz, o halde yine kızkardeşine başvurun ve onu peşine takın :) 
   Sevgilinizin eski kız arkadaşlarını mı merak ediyorsunuz ? Evet bildiniz, kardeşine sorun o size anlatır. Ve öğrenmek için can attığınız soru;  sevgiliniz sizin hakkınızda ailesi ile ne konuşuyor ? Bu da size bir kız kardeş uzaklığında =) Bir de kavgalı iken kız kardeşi arama olayları vardır ki o hayat kurtarır. Bir yandan sevgiliniz eve gitmiş mi ne yapıyor onu öğrenirsiniz, bir yandan da o sizi merak etmiyor sandığı için cool görünürsünüz.
   Yalnız etrafınızda benim gibi kız kardeşler varsa dikkat edin, söyledikleriniz aynı anda sevgilinize raporlanıyor da olabilir. Buradan ağabeyimin tüm eski kız arkadaşlarına sesleniyorum, bana ne sorduysanız yada söylediyseniz anında olmasa bile birkaç saat içinde dayanamayıp ağabeyime raporladım. Sakın benden nefret etmeyin, hepsi aranızı düzeltmek içindi, yerseniz tabi =)
   Bu son cümlemden sonra korkmayın, her kız kardeş benim gibi değildir. Siz sadece doğal olun, onu sizi sevmesi için zorlamak yerine, kendiniz gibi davranın ve bir dost kazanmanın keyfine varın. 
   Yani kısacası sevgilinin kız kardeşi nimettir, kıymetini bilin. 
   Ps: Bu yazının 3. Paragrafı Nisan Alp’e ithaf edilmiştir =)
   Herkese sevgiler, Z.


21 Ekim 2010 Perşembe

William Golding Sineklerin Tanrısı

    Haydi biraz edebiyat.
   Sir unvanlı, Nobel ödüllü William Golding ‘i bilir misiniz? Hayır mı ? O halde bence çok şey kaçırıyorsunuz demektir. Üniversitede son senemizde postmodern roman dersinde okuduğumuz Sineklerin Tanrısı  ( The Lord of the Flies) , kendisinin en ünlü romanıdır ve kesinlikle beni benden almıştır. Peki neden ?
     Herkes çocukları içlerinde hep iyiliği barındıran, saf ve masum varlıklar olarak görür. Fakat William Golding kitabında bunun böyle olmadığını, her canlının özünde şiddeti barındırdığını, otoritenin bu şiddeti bastırdığını fakat otorite ortadan kalktığı zaman çocuklar dahil, herkesin vahşileştiğini, şiddete eğiliminin arttığını iddaa ediyor. Hatta öyle ki kitabında bunu birebir yaşamamızı sağlıyor.
  
     Gerçektende öyle değil midir ? Aslında belki hapse atılma korkunuzdan, belki de Tanrı ’ya olan inancınız ve korkunuz yüzünden hırsızlık yapmıyor, yada sizi deli eden patronunuza sırf işten atılmamak için küfür edemiyorsunuz. Sokakta sizi taciz eden o adamı içinizden öldürmek geliyor ama belki kanunlardan korkuyorsunuz.
   Peki daha basit düşünelim. Küçüksünüz ve arkadaşınız sizi çok kızdırdı. Saçını çekmek istiyorsunuz ama anneniz kızacak diye hiçbir şey yapamıyorsunuz. Peki etrafınızda Tanrı, anne-baba, devlet yada kanun gibi otoriteler olmasa hala bu kadar düzgün kalabilir miydiniz? Tabiki hayır , çünkü William Golding ’e göre hepimizin doğasında şiddete eğilim var. Buradan yola çıkan yazarımız kitabında yaşları 7 ile 15 arası değişen ve II. Dünya savasının sürdüğü İngiltere’de yaşayan çocukları, savaştan kaçmaları için bir uçağa bindiriyor, o uçak ıssız bir adaya düşüyor ve zaten II. Dünya Savaşından dolayı Tanrı’ya olan inançlarını kaybetmiş çocuklar, birde devlet, kanun ve anne- baba otoritesinden de kurtulunca kendi içlerine dönüp, doğaları gereği şiddete başvuruyorlar. Hem de ne şiddete. İş birbirlerini öldürmeye kadar varıyor.
       
      Kitapta kendi masum benliklerinden sıyrılıp, içlerinde ki şiddete yönelme eğilimini yazar bize mükemmel bir şekilde veriyor. Örneğin; Roger karakteri adaya ilk düştüklerinde hala üzerinde bir otorite korkusu olduğu için sahilde küçük çocukların yanlarına , önlerine yada arkalarına küçük çakıl taşları atarken, ilerleyen bölümlerde tamamen otoritenin varlığını üzerinden atıp, artık taşları çocukların direk üstüne atıyor , hatta kitabın sonlarına doğru adanın tepesinden koca bir kayayı başka bir çocuğun üstüne atarak onun ölümüne neden oluyor.Ve bundan zerre kadar pişmanlik duymuyor.Çünkü artık onu sınırlayan bir otorite yok ve her insanın içinde doğuştan varolan şiddet eğilimi  onu sarıp sarmalamış.Normal hayatta annesinden dayak yeme korkusu olduğu için asla cesaret edemeyeceği bu hareketi gözünü kırpmadan yapıyor ve  bence William Golding bu örneği kitap boyunca harika tasarlıyor.

   Kitabın sonunda, adaya çocukları kurtarmaya gelen bir asker , çocuklardan birine ismini sorunca, çocugun adını unutması ve cevap verememesi, tamamen çocukların kendi benliklerinden uzaklaşmaları ile alakalı ve bence bu da yazar tarafından düşünülmüş harika bir son
 
 
Dediğim gibi roman gerçekten çok etkileyici. İçerisinde incelenecek o kadar fazla konu var ki , sınıf arkadaşlarımla tam 8 saat bu romana çalışmıştık, hatırlıyorum.Hatta ders çalışırken Ceren’in annesi bir süreliğine dışarı çıkmıştı ve Ceren bir süre sonra bir olaydan dolayı sinirlenip yastığı yere fırlatmıştı =) Biz de Nihal’le bu olaya çok gülmüş, Cerenin otoriteden kurtulduğu için içerisinde ki şiddet eğiliminin ortaya çıktığını söylemiştik=)
 Şimdi aklıma geldi de , ne güzeldi hepberaber ders çalışmak yahu.. Özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi, neyse... Kitaba dönecek olursak sevgili okur, bence hepimizin içerisinde bir yerlerde şiddet eğilimi olduğu gerçeğiyle çok acı bir biçimde yüzleşmemizi sağlayan bu romanı mutlaka okuyun. Yok ben kitap okumayı sevmiyorum mu diyorsunuz ? O halde filmi var onu izleyin, tembellik yapmayın=)
  Herkese Sevgiler,Z.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Günlük Tutmak

   Herkese yine, yeniden merhaba ,
    Bu blog git gide edebiyattan uzaklaşıyor farkındayım ama kendi kendime şöyle bir karar aldım, edebiyatın yanında birazda günlük olaylardan bahsedebileceğim yazılarda yayınlayacağım bu blogda. Böylesi daha iyi olacak sanırım.Farklı konulardan bahsetmek daha eğlenceli olabiliyor , oyuzden buyurun yeni yazım=)
 
   Hiç küçükken günlük tuttunuz mu ?
  Hani sayfalarında  ortaokul aşkınızı anlattığınız, tartıştığınız çocukluk arkadaşınızı çekiştirdiğiniz, annenizden sakladığınız okul kırma maceralarından bahsettiğiniz,tamamen sizi anlatan bir günlük.
  Sizi bilmem ama ben tuttum. Pişman mıyım? Bazen evet , bazen ise kesinlikle hayır.
 Bazen pişmanım çünkü mutlaka o günlüğü bulan ve kendine engel olamayıp okuyan amcalar, teyzeler, dayılar ve hatta anneler babalar olabiliyor etrafta. Eee nerde kaldı benim özelim? Üstelik o yaşlarda o kadar saf ve ezik olabiliyorsunuz ki, alın size dalga konusu. Türkçenizle ayrı dalga geçiliyor, çizdiğiniz kalplerle ayrı :=)
 Ben şahsen sevgılı dayım tarafından bu tarz rezil dalga geçme olaylarına cok fazla maruz kaldım o nedenle bize geldiği zaman garip garip yerlere saklardım günlüğümü. Yatağınızın altı yada kıyafetlerinizin arası çok klasik çözümler , siz benim gibi ayakkabı kutularının içine saklayın derim , orası ideal çözüm =)
 Artık 23 yasında bir koca kazık olduğum için bu tarz dalga geçmeleri çok fazla takmıyorum  o nedenle evet itiraf ediyorum iki adet günlüğüm dolabımın içindeki ayakkabı kutusunda duruyor. Anne biliyorum çok okumak istiyordun. Artık ben işteyken, yerini de öğrendin, okuyabilirsin =)

 Pekiii güzelmidir günlük tutmak? Evet ise ,neden?
 Güzeldir çünkü herşeyden önce insanın bence hayatını şöyle bir gözden geçirmesine neden olur. Geçmişte yaptığınız fakat unuttuğunuz hataları gözünüze gözünüze sokar, yada insanlarla neler paylaştığınızı anımsamanıza ve onların aslında sızın için ne kadar değerli olduklarını bir kez daha anlamanıza yardımcı olur. Ya da zamanında size büyük bir kazık atan ancak şuan hala görüştüğünüz arkadaşınızın aslında ne kadar fesat olduğunu anlarsınız. O zamanlar küçüktünüz tabi yaptığı şey size garip gelmemişti ama birde şimdiki aklınızla okuyun bakalım o kadar kolay affedebilecek misiniz? Küçükken sizi satan adam büyüyünce o gelişen beyniyle hayli hayli satar benden söylemesi J
 Birde günlüklerin bir diğer güzel yanı ne kadar değiştiğinizi gormeniz. Okudukça görürsünüz ki sız artık o eski saf kız değilsiniz. 39 uncu sayfada yazmışsınız ya hanı benim için önce erkek arkadaşım gelir diye , o artık yalandır işte.Cunku sızın için önce aileniz geliyordur . Yada 58’inci sayfada yazdığınız gibi artık sadece evlenip çocuk yapmak değil , iyi bir avukat olmak istiyorsunuzdur. Kısacası günlükleriniz sadece birer defter  degıl aslında sızın gecmişte ne olduğunuz, şimdi ile geçmiş arasında neler yaşadığınız,bu yaşadıklarınızdan ne kadar etkilendiğiniz, aslında ne kadar değiştiğiniz , kısacası sizinle ilgili herşeydir.
  Son olarak günlük tutmanın en güzel yanı bence size inanılmaz bir anı kalmasıdır. Okudukça geçmişte yaşadığınız ve kağıda aktardığınız anları resmen bir kez daha yaşarsınız, o sayfada yazdığınız anınız komik ise güler, hüzünlü ise dalıp gidersiniz ama en çok da o zamanlar dertlerinizin ne kadar komik olduğunu görüp kocaman bir kahkaha atarsınız. Bugün ortaokulda yazdığım günlüğümü elime aldığımda ilk sayfada yazan şu cümle öyle bir kahkaha atmama neden oldu işte=)  “ Bugün Gözde, Duygu ve Pelin ip atladık ama Gözde saçındaki tokayı aldım diye bana küstü oyunu yarıda bıraktı, çok üzüldüm. “ diye yazmışım.Ahh ne kadar büyük bir sorun=)
 Gözde benim en yakın arkadaşım ve inanın şuan çok daha farklı dertlerimiz var =) Birkaç sayfa sonra yazdığım şu cümle de aynı kahkahayı atmama neden oldu. “Hasan bugun yanıma gelip benimle konuştu, çok mutluyum.”  Ne kadar safça yazılmış bir cümle..Şimdi hiçbir erkek sırf benimle konuştu diye bu kadar sevineceğimi sanmıyorum. 


 Kısacası günlük tutmak gerçekten eğlenceli ve özellikle ilerisi için kahkaha garantili =) Oyuzden bence şimdi köşedeki kırtasiyeye gidin, o defterlerden bir adet alın ve ucundan kıyısından bir günlük tutun, illa her gününüzü yazmanıza gerek yok , arada bir de yazsanız yeter. Emin olun 40 yasına geldiğinizde çocukluk arkadaşınızla daha 7 yasındayken  niye kavga ettiğinizi okumak yada 15 yasında ki aşkınızla ilgili hissettiklerinizi hatırlamak çok hoşunuza gidecek.
Sevgiler, Z.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Rakı Sofrası, Bir Cümle ve Bir Karar

        Uzunca bir aradan sonra , herkese merhaba:) Üç yazı yazdı kaçtı gitti diyenlere duyurulur, Evet ben bir iş buldum fakat şirketimin öyle yoğun bir haftasına denk geldim ki , bazen hafta içi 20.30 da yattım uyudum , bazen de yemek yemeye fırsat bulamadım.Arkadaşlarımla görüşemedim hepsini çok özledim ve son olarak da  bu blogu baya bir boşladım fakat telaş yapmayın işte geldim buradayım=)

      Bugün edebiyat yok , öyle bir beklentiyle bu yazıyı okumaya başlayanlar hayalkırıklığına uğrayabilir çünkü bugün burada bambaşka bir olaydan bahsedeceğim size.

     Biz bugün küçük bir kuzen günü yaptık,rakı balık sofrası kurduk, sazlar sözler, bol kahkaha derken, ismi Handan olan kuzenim geçenlerde “Handan” diye bir kitap aldığını söyledi. Aaa! dedim heyecanla , sonra da ekledim: “Acaba Zeynep diye bir kitap var mıdır ?”

    Ben gülerek beni dalgaya alacaklarını düşünürken, kuzenimden hiç ummadığım ciddiyette bir cevap geldi.

   “Zeynep diye bir kitap yazılmasını bekleme , öyle bir hayat yaşa ki , adına kitap yazılsın.”

    Evet sevgili okur aynen böyle söyledi ve diğer kuzenler “vay be, ne laf etti” çığlıkları eşliğinde gülüp kadehleri tokuştururlarken ben derin düşüncelere daldım=) Ne kadar doğru ve aslında bir o kadar da acı bir laf. Rakı sofrasında belki de öylesine edilmiş bir laf ama beni gerçekten çok etkiledi, hatta kendimi az da olsa berbat hissettirdi. Gerçekten düşünmeye başladım “Ne yaşıyorum ki ben? “ diye. Evet, lisede okul birincisiydim, çok iyi bir üniversitede okudum, sosyal sorumlulukla ilgili derneklere üyeyim, harika bir ailem , taptığım dostlarım var ama başka? Bunlar insanın adına bir kitap yazılması için yeterli şeyler değil elbette. Kuzenim bu lafı söylediği anda aklıma rahmetlı Türkan Saylan geldı, gecen haftalarda onun adına yazılmıs ve hayatını anlatan “Türkan” adlı kitabı okumuştum ve kendisine olan hayranlığım bır kat daha artmıştı. O adına kitap hatta kitaplar yazılmasını sonuna kadar hak eden bır kadın fakat ben ?

     Şuan bunu okuyan arkadaşlarım ailem “Yapma Zeynep kendini bu kadar da aşağılama.” diyor biliyorum ve hatta eminim. Çünkü onlarda biliyor ki ben daha 23 yaşındayım ve aslında hayatın sadece ingilizce bilmek , iyi bir aileye sahip olmak, yakışıklı bir sevgilinin olması yada iyi bir şirkette çalışmak olmadığının farkındayım fakat bugün kuzenimin ettiği laf daha da bir farkındalık yarattı bende. Evet Türkan Saylan gibi milyonları iyileştiremem belki ama illaki bu hayatta beni de önemli kılacak bir şeyler vardır yapabileceğim. Bu aralar buna kafayı taktım ve bir karar aldım.


      Maddi durumu gerçekten kötü olan fakat akıllı ve çalışkan öğrencilere “ingilizce öğretmeni” kimliğimi kullanarak ders vereceğim.

     Kısacası sevgili okur , gece yatağıma yattığımda gerçekten o gün bir insanın hayatına dokunduğumu bilmek bana güç verecek, en azından hayatı sadece kendim için bencilce değil, paylaşarak başkalarıyla da yaşayacağım ve tüm kalbimle inanıyorum, bu bana inanılmaz bir huzur katacak.Biliyorum ki, Türkan Saylan’ da önce tek bir kız çocuğunu okutarak ÇYDD ‘yi kurdu ve sonuç ortada. Belki bende önce bir öğrenciyle başlarım sonra gönüllü üniversite öğrencilerinden destek alıp bu sayıyı 10 lara 100 lere ve hatta 1000 lere taşırım. Size bir şey söyleyeyim mi ? Ben bu istek, heves ve vicdanla her şeyi yaparım =)  Yani  bundan böyle benimde bu hayatta şimdilik küçük ama belki de ilerde büyüyecek bir amacım var. Kim bilir belki bir gün raflarda “Zeynep” diye bir kitap görürsünüz , bilin ki o Zeynep bu Zeynep’tir J

    Not : Bu yazı hem sizi de birazcık düşünmeye itmek , hem de etrafınızda böyle maddi durumu yerinde olmayan ve dil öğrenmek isteyen çocuklar varsa benimle iletişime geçmelerini sağlamanız için yazılmıştır. Birde rakı içmek günah derler , bakın nasıl hayırlara vesile oldu =)

Hepinize kucak dolusu sevgiler, Z.