22 Ocak 2011 Cumartesi

Bende Bir Magger'ım !


 Magger olmak da neyin nesi diyenler için hemmen açıklıyorum.

 Yayın hayatına geçtiğimiz ay başlayan theMagger , içeriğinde tam 4 e-dergi barındıran yepyeni bir oluşum.

Moda ile ilgili pek çok yenilik, çekim ve haberler bulabileceğiniz theSpot, kadınlarla ilgili aklınıza gelecek her konuda keyifli yazılar okuyabileceğiniz theFemme, fotoğraf sanatının her yönünü bize sunacak theShot ve adını metropolitandan alan, içeriğinde kültür & sanat, iş, hayat, yemek ve daha pek çok konu ile ilgili yazılar barındıran theMet.

Tüm bunlar theMagger 'ı oluşturan e-dergiler.

Bu dergilere katkı sağlayanların çoğu, hepinizin yakından takip ettiğini düşündüğüm bloggerlar.

Ve bu bloggerlarla birlikte ben de önümüzdeki aydan itibaren bu oluşumdayım.

Yani yazılarımı theFemme 'de bulabilirsiniz. Yaşasın ! :)

20 Ocak 2011 Perşembe

Romantik Komedi Tadında İlişki İstiyoruz !

Eğer romantik komedilere bayılıyorsanız ve her izlediğinizde başroldeki karakterin yerine kendinizi koyuyorsanız, üstüne birde filmin sonunda kendi monoton hayatınızı düşünüp kahroluyorsanız, http://www.pudra.com/ sitesi için yazmış olduğum yeni yazım tam size göre :)

Yazıya ulaşmak için  ;  Romantik Komedi Tadında İlişki İstiyoruz!



Buarada http://www.pudra.com/ sitesine yazılarımı beğenip bana destek oldukları için çok teşekkür ediyorum.

Sevgiler
Z.

11 Ocak 2011 Salı

İçkime Dokunmayın !

Bugün gazetelerde bir haber okudum. İçki yasağı getiriliyormuş. Artık herkes istediği gibi içki içemeyecekmen azından rahat rahat satın alamayacakmış falan filan.

Twitter'da Facebook'da İÇKİME DOKUNMA diye kampanyalar başlatılmış, herkes bu saçma karara isyan ediyormuş. Başımızda AKP var malum, onlara göre içki haram, içki günah.

İçki insanı yoldan çıkarır, içki içen sapıtır, döver, söver.

Yani içki kötü birşeydir.

Onlara göre yani.

Ben buna kesinlikle katılmıyorum.Fakat bağırmak, çağırmak ,isyan etmek yerine, bana göre içki ne demek size onu anlatmak istiyorum .





Biz 26 yıldır 2 aileyiz. Telepçi ailesi ve biz.

Ayhan amca babamın en yakın dostudur, Fulya Teyze annemin.

Abim Cihan'ı kardeşi yerine koyar, ben de Gözde'yi.

Eee bunun içki yasağıyla ne ilgisi var diyenler; biraz sabır lütfen. İşte başlıyorum;

İki yıl öncesine kadar ya bizim evde yada Telepçi'lerde neredeyse her hafta sonu içki masaları kurulurdu, annemle Fulya Teyze mutfağa bir girerler, 1 saat dolmadan, değme aşçılara taş çıkararak harika yemekler hazırlarlardı. Zeytinyağlı barbunyalar, çiğköfteler, kaşarlı mantar soteler ... He bir de mutlaka meze olarak közde patlıcan...  İçki olarak da illaki rakı...

O yüzden benim için içki demek rakı demektir.

Rakı demekse güzel sofralar, leziz yemekler..

Sonra abim gitarı alır, babam sazı kapardı.Ayhan amcada eliyle masaya vurarak ritm tutardı. Kahkahalar eşliğinde, Türk sanat müziğinden girer, pop müzikten çıkarlardı. Hatta Gözde'yle biz şarkılara eşlik etmeye çalışır, annemler "Sesiniz duyulmuyor, bağırın biraz." diye bizi cesaretlendirmeye çalıştıkça utanır, sıkılırdık.

O yüzden benim için rakı demek müzik demek, şarkı demek, Türk Sanat Müziği demek.

Bazen babamlar ağabeyimle Cihan'a da birer kadeh koyarlar, "Hadi bakalım afiyet olsun !" diye kadehleri tokuştururlardı. "Dışarıda içeceklerine, bizimle içsinler, burada sarhoş olsunlar." derlerdi.

O yüzden benim için rakı demek, baba-oğul olmak demek.

Babam bir olay anlatır, kahkahalar atılır, Fulya Teyze bir olay anlatır haydiii yine kahkahalar.Diğer bir deyişle espriler havada uçuşur, herkes birbirine takılırdı ve kimse söylenilenlere alınmazdı.

Yani benim için rakı demek, bol kahkaha demek, neşe demek, huzur mutluluk demek.

Babamla Ayhan Amca fazla kaçırınca içkiyi, biraz fazla duygusal olurlardı. Babam bir beni öperdi duygulanıp, bir Gözde'yi. Ayhan amca da keza öyle. "Gel kız buraya, bir öpeyim seni." diye az çağırmazdı beni yanına.

O yüzden benim için rakı demek, sevgi demek, bağlılık demek, duygusallık demek.

Fulya Teyze'nin rakısı bitince, şişede de kalmamışsa eğer, babam hemen kendi kadehini alır, içkisini Fulya Teyze ile paylaşırdı.

O yüzden benim için rakı demek, paylaşım demek, dostluk demek.

Yani içki "bazılarının" düşündüğü gibi girdiği her eve mutsuzluk, kavga, kıyamet getirmiyor.

Bugüne kadar bir zararını görmedim yani.Ve hatta, gerçekten içmesini bilenler için bence yararlı bile.

O yüzden, lütfen artık mantıklı olun ve

DOKUNMAYIN İÇKİME !

ElayZa Yüksek Topuklar'da !

Yine bu sabah güzel bir haber aldım ve hemen sizinle paylaşmak istedim.

Severek takip ettiğim ve oldukça başarılı bulduğum kadın portalı Yüksek Topuklar ,  blogumdaki bir yazıyı paylaşarak bana destek olmuş. Önce KadınPlus sitesi, daha sonra CafeRuj derken şimdi de bu haber çok mutlu etti beni.

Tekrar Yüksek Topuklar sitesine çok teşekkür ediyorum.

Sitede yayınlanan yazıma ulaşmak için BURAYA tıklamanız yeterli.





Herkese sevgiler,

Z.

7 Ocak 2011 Cuma

Topuklu Ayakkabı

Geçenlerde şu yazımda belirtmiş olduğum gibi yakın arkadaşım Serra ile tiyatroya gitmiştik.

Oyun Cevahir'deydi ve ben işten çıkıp metrobüsle oyuna yetişmeye çalıştım. Serra ise oyun öncesi Kanyon'da diğer arkadaşlarıyla görüşmüştü,o gün çok trafik olur diye de arabayı almamış ve Kanyon'dan Cevahir'e metro ile gelmeyi tercih etmişti.

Şimdi bu noktada o gün ne giymiş olduğumuz önemli, lütfen buraya dikkat:

Benim üzerimde uzun kollu tam dizimde biten bir elbise ve ayağımda da düz siyah çizmeler vardı. Serra ise öncesinde Kanyon'da arkadaşlarıyla buluştuğu için daha bir özenmiş ve dizinin biraz üzerinde siyah fırfırlı bir etek ve "topuklu ayakkabı" giymişti. Her ikimizde de uzun siyah külotlu çoraplar vardı.

Yani ortada öyle görünen bir bacak yada dekolte falan yoktu.


Bunları anlatıyorum çünkü ben metrobüsten inip Cevahire yürüdüğüm 500 metrelik yolda ve Serra da metrodan inip Cevahir'e ulaşmaya çalıştığı 300 metrelik yolda en az 40 laf yedik. 40 adet öküz demek oluyor bu. Siz buna, günün birinde kendi annesine, kız kardeşine de aynı lafların edilmesi için dua ettiğimiz 40 adet hayvan da diyebilirsiniz!

Ben Serra'dan önce vardığım için Cevahir'e ve karnım da çok aç olduğu için, 10 dakika kalan oyuna yetişmek adına Burger King e oturdum ve birşeyler atıştırmaya başladım. Yediğim laflardan dolayı iyice gerilmiştim ve o dakika, gün gerçekten bitsin istedim. Oysa Serra benden çok daha sinirliydi ve görünüşe bakılırsa gün daha yeni başlıyordu.

Uzaktan sinirli ve hızlı adımlarla yürüyen arkadaşım,tam benim oturduğum masaya doğru yaklaşmıştı ki, yan masadaki iki adet terörist kılıklı sözde delikanlı, arkadaşıma bakma gafletinde bulundu.

Yanlış anlaşılmasın, güzel bir kız yada erkek gördüğümde ben bile dönüp bakıyorum ama "Ne kadar güzel kız" diye bakmak başka, sapıkça, insanı korkutan, mide bulandırı şekilde bakıp,üstüne birde laf atmak bambaşka.

Kendisine bakan çocuklara, gelene kadar sayısız öküzden, sayısız laf yemiş olan arkadaşım, herkesin ortasında birden bire "NE BAKIYORSUNNNN ??" diye bağırdı.

O anda o günün gerçekten bitmesini istedim :) Herkes bir anda bize bakmaya başladı ve hırsını alamayan Serra bağırmaya devam etti.

Gelene kadar 40 tane laf yediğini, bir genç kızın topuklu ayakkabı giyince insanların tecavüz edecek gibi bakıyor olduğunu, şık giyinmenin bu ülkede suç olduğunu ve bu ülke için her ikimizinde fazla olduğunu bağıra bağıra söyledi.

Herkes sessizce Serra'yı dinliyordu. Bundan cesaret alan arkadaşım bağırmaya devam etti,

"Haksız mıyım Zeynep? Ben New Yorkta çorapsız kısacık mini eteğimle, metroya biniyorum kimse bırak laf atmayı dönüp bakmıyor bile. Buradakiler sanki soyunmuşum gibi dibime kadar gelip abuk sabuk laflar ediyorlar. Biyerim açık da ben mi göremiyorum? Topuklu ayakkabı giydim yaa, alt tarafı topuklu ayakkabı !!! "

Haklıydı, hemde çoook !

Ben bu ülkede topuklu ayakkabı giyemiyorum. Giyebildiğim yerler sınırlı.Ya evimin yakın olduğu Bağdat Caddesi'nde, ya bir gece klubüne giderken,ya da Kanyon'da & İstinye Park'ta..

Onun dışında bu ülkede topuklu ayakkabı, mini etek giyilmez. Çünkü bu ülkede hala cinsellik tabu ! Konuşulunca ayıp, günah!

Hala o öküz erkekler yanlarından geçen bir kıza laf atınca, ona tecavüz ettiğini  falan düşünüp rahatlıyor, egosunu tatmin ediyor.

Bu ülkede İstanbul'un ve birkaç büyük şehrin belirli semtleri dışında, kızlar kız gibi değil. Hepsinde laf yeme korkusuyla dümdüz ayakkabılar, uzun pantolonlar. Takı bile takamaz duruma geliyorlar bazen,sırf dikkat çekmesinler laf yemesinler diye.

Yani bu ülkede genç bir kızsan eğer, istediğin gibi giyinebilmen için ya belirli semtlerde oturacaksın yada kaderine razı olacaksın.

Ve biz, tek suçu topuklu ayakkabı giymiş olmak olan genç kızlar, bu hayvanlara Serra gibi bağırıp çağıramıyoruz. Çünkü hergün haberlerde vurulan genç kızları, dağa çıkarılmış olan Ayşeleri, Elifleri izliyoruz, korkuyoruz! "Bağırırsak, ya çıkarıp vurursa, al başına belayı !"diyoruz.

Ya çıkarıp vurursa mı?

Sizce abarttım mı?



6 Ocak 2011 Perşembe

Sonunda Bende Mimlendim :)


Heyyy sonunda bende mimlendim ! =)
Mim nedir bilmeyenler için hemen anlatayım.  Sizi takip eden bloglar çeşitli sorular hazırlıyorlar ve sizden cevaplamanızı istiyorlar. Bence kişilerin birbirlerini tanımaları için yada bir konuda farklı fikirlere başvurmak adına oldukça eğlenceli bir yöntem.
Ve gelelim beni mimleyen pek sevgili komşu blog Vesselam'ın sorularına,

1- Kaç Yaşındasınız ? 23 yaşındayım ve mümkünse hep bu yaşta kalayım, büyümek istemiyorum:(
2- İsminizin Son Harfi Ne ? P
3- En Sevdiğiniz Renk ? Beyaz
4- Kilonuz Kaç ? 53 yada 54
5- Boyunuz Kaç  ? 1.67
6- Ailenizin Kaçıncı Çocuğusunuz ? 2. ve son çocuğuyum. Ailenin en küçüğü olmak ideal bence:)  
7- Sizce Sarışın Mı Esmer Mi ? Kesinlikle ESMER
8-Sigara Kullanıyomusunuz ? Hayır kullanmıyorum
9-Alkol ? Ara sıra, bazı bazı.
10-En Sevdiğiniz Şarkı ? Çook var ama iki tanesini söyleyeyim; Ronan Keating – When you say nothing at all ve Serdar Ortaç- Heyecan. ( birbiriyle ne kadar alakalı değil mi ? :)
11-Çayı Fincandamı İçersiniz Çay Bardağındamı ? Çayı fincanda içmeyi severim hele de o fincan İngiliz 5 çaylarında kullanılan porselenlerdense o çay hiç bitmesin isterim =)

Sorular ve cevaplar böyle . Çok eğlenceli oluyormuş bu mim olayı, sevdim ben bu işi. O nedenle tüm mimlere açığım , benden söylemesi :)

Sevgiler,
Z.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Cenaze Evinde Limonlu Çay

Hepimiz hayatımız boyunca illaki bir cenaze evinde bulunmuşuzdur.  Ve bence yine hepimiz böyle zamanlarda sinir bozan, boş konuşan teyze yada amcalara denk gelmişizdir.
Mesela ben  geçen hafta öyle bir teyzeye denk  geldim ki, ibret olsun herkes duysun diye burada paylasmak ıstedım.
Biliyorsunuz amcam vefat etti. Cenaze günü okadar üzgündüm ki canım boş bir odaya çekilip rahat rahat ağlamak istesede, ikram edilmek için bekleyen pideler, ayranlar ve çaylar yüzünden kendimi mutfağın tam ortasında bulmak zorunda kaldım.
Ben içeri girdiğimde,mutfaktaki koltuklarda, tanımadığım fakat daha sonra komşu olduklarını öğrendiğim birkaç kadın tünemiş, oturuyordu. Ve aralarında baya koyu bir muhabbet dönüyordu.


Biz orada, mutfakta, o üzgün halimizle birşeyler yapmaya çalışırken bu teyzeler örgü örmekten bile bahsettiler. Örgü örmek gerçekten bir cenaze evinde konuşulması gereken mühim bir konu, şart yani, o derece !
Gelelim asıl sinirlendiğim olaya.
Yengemin talimatıyla çay servisi yapmaya başlamıştım. Salondaki herkese çaylarını verdim ve elimdeki boş tepsiyle mutfağa geldim. Tam o sırada bu komşulardan biri olan teyze bana tam olarak şu cümleyi kurdu;
“Kızıııım, bize çay servisi yapılmadı.”
NASIL YANİ? ÇAY SERVİSİ Mİ?
Bir restaurantta falan mıydık? Yada amcamın doğumgününü falan mı kutluyorduk acaba ?
Benim iyilik meleği yengem “Hadi Zeynepcim oraya da ver çay.” dedi ve ben ya sabır çekerek çayları doldurmaya başladım. Tam o sırada yine aynı gruptaki bir başka teyzenin dudaklarından dökülen şu cümle, tepsiyi yere fırlatmakla fırlatmamak arasında bir kararsızlık yaşamama sebep oldu.
“Kızıııım benimkisine bir dilim de limon koyuver.”

LİMON MU ? Şaka falandı herhalde :)
Hafifçe gülümsedim, hiçbir şey demedim. O çayı orada limonsuz içse yada hiç içmese ölebilir çünkü mazallah.
Buarada, çay servisinden önce , ben kola dağıtırken  “Kola içemiyorum ben,ayran yok muydu?” diye soran da aynı teyze, dikkatinizi çekerim.
Yani ben bu insanları anlayamıyorum, orada gercekten acılı insanlar acılarını unutmuş size servis yapıyorlar ve siz kalkıp yardım edeceğinize üstüne birde 40 tane istek sıralıyorsunuz.
Açıkcası ben ayran içmek için ölsem dahi, orada, cenaze evinde, o ayranı isteyemem arkadaş. Bunu isteyebilmek ya densizliktir yada başkalarının acısına karşı duygusuzluktur.
Peki tüm bu muhabbet esnasında ben ne yaptım?
Aslında dönüp “Buraya yemek yiyip, üstüne birde çay içmek için mi geldiniz?” demek istedim, hatta “Televizyonu da açayım mı ? Esra Erol’la izdivaç falan?” diye de sormak istedim ama amcamın hatırına sustum tabiki.
Bilmiyorum belki de ben çok abartıyorum ama cenaze evi ayrı özen ve dikkat isteyen bir yer bence. Orada konuştuklarına yada hareketlerine ayrı bir dikkat etmeli insan.
Çünkü normalde komşu teyzenin çayına limon istemesi yada kola yerine ayran var mı diye sorması sinirinizi bozmaz ama eğer daha o gün sevdiğiniz birini kaybetmişseniz, o istekler acayip batar.
En azından ben böyle düşünüyorum çünkü ben ailemden böyle gördüm.Belli ki o komşu teyze benim gibi düşünmüyor. Tam da bu nedenle, bu yazıyı,biryerlerde denk gelip okuması dileğiyle :)
Sevgilerimle,
Z.

4 Ocak 2011 Salı

İyiki Doğdun Bro !

2010 yılı gitmeden son bir kazık attı bana. Amcamı da yanında götürdü. O yüzden hep anılarımda kötü bir yıl olarak kalacak. İleride yaşlandığımda "Ahh 2010 yılına geri dönebilsem!" demeyeceğim asla. Oysa ne güzel başlamıştı 2010 benim için.

Daha 4. gününde ağabeyimin doğumgününü kutlamıştık neşeyle. Tıpkı bugün de yapacağımız gibi, ama biraz buruk olarak.

Evet geçen hafta canımdan çok sevdiğim amcamı kaybettim ama bugün de yine canımdan çok sevdiğim ağabeyimin doğumgünü. Hayat işte..

yıl 2007

Varolduğu için her zaman kendimi inanılmaz şanslı saydığım,
Herşeyden, herkesten çok daha fazla sevgi duyduğum,
En zor anımda " Nasıl olsa ağabeyim var, bana birşey olmaz! " dediğim,
Bazen inadı tuttuğunda beni deli eden,
Ama hayatım boyunca bir kere bile kavga etmediğim,
Sık sık kıyafetlerini giyip pudra bulaştırdığım :)
Evde olmayınca özlediğim,
Param olmayınca hiç utanmadan istediğim :)
Sıkıntımı anlattığım, bana ağabeyden çok, en yakın dost olan,
şarkı söylerken içimin titrediği,
Ama evde sürekli gitar çalıncada fenalık geçirdiğim :)
Ya birgün kaybedersem diye ödümün koptuğu,
Yeni bir şarkı dinlediğimde, ona dinletmek için ölüp bittiğim,
Birlikte 23 yıla binlerce anı sığdırdığım,
Ve evet herkesten, herşeyden çok sevdiğim canım bro'm :)

İyiki doğmuşsun ! Sensiz hayat, tek kardeş olarak emin ol çok sıkıcı olurdu !

Yeni yaşında en güzel şarkıları benim bulmam dileğiyle :)

Seni çok seviyorum.

Kardeşin, Z.