22 Mart 2012 Perşembe

Bu Bir Ece Temelkuran Yazısıdır

Bu bir Ece Temelkuran yazısıdır. Ben bayıldım ama yine de yazının içerisindeki "ülkeler gez" kısmının maddi durumu yetersiz olan ve bir an önce okulunu bitirip ailesine destek olması gereken gençler için biraz fazla hayali olduğunu düşünüyorum. Yani diğer bir deyişle "söylemesi kolay" olduğunu... Ama yine de hayatı inişlerle çıkışlarla yaşamak gerektiğine katılıyorum. Her şeyi vaktinde yaşamak gerektiğine de... Çocukluğu da, gençliği de... Mesela hayatında bir kere deliler gibi, hiç bir şeyi hatırlamayacak kadar çok sarhoş olmalı bence insan. Ya da hayatında bir kez sokakta "kim ne der" diye düşünmeden şarkı söyleye söyleye yürümeli. Yaşından önce olgunluk insana sonradan çok ağır gelebilir. O yüzden galiba bazen biraz çılgın olmakta fayda var.

Şimdi ben susayım ve sizi yazıyla baş başa bırakayım:)




Ne zaman üniversitelere konuşma yapmaya gittiysem ya da ne zaman benden daha genç biri benim ondan daha fazla bir şey bildiğimi sanarak bana sorduysa “Bu işin olurunu”, dedim ki:
Üniversiteyi bitirince hemen çalışmaya başlama.

Git, dolaş, ülkeler gez, aç kal, meteliğe kurşun at, ama ne yap et, koşturmaya başlamadan önce biraz amaçsız yürü.

Maceraya çık, bedeli ne olursa olsun bunu yap.
Çünkü…

Çünkü hayat, onu erken anladığını sananlardan çok fena alır öcünü.

Bir şeyi vaktinde yaşamadan geçersen, çok sonra, seni rezil etme pahasına, sana yaşatır o eksik bıraktığın bölümü. Aşık mı olmadın on altı yaşında? Gelir seni kırk beşinde bulur, en olmaz zamanda.

Maceraya mı çıkmadın yirminde? Sürükleye sürükleye götürür seni otuz beşinde. Yırtık kot, yer bezinden hallice bir kazak giyip, nasıl göründüğüne aldırmadan geçiremedinse öğrencilik yıllarını mesela, elli yaşında, artık kalabalıkların gözleri seni hiç de öyle görmeyi beklemezken, sana giydirir o kot pantolonu.

Hayatı sakın erkenden yaşama, sonradan çok fena komik eder adamı.
Serserilik ederek geçirmeli insan serserilik edilecek yaşları.
Zira atlayıp geçtiğin ne varsa dönüp dolaşıp bulur insanın yakasını.
Kendini yaşatıncaya kadar yapışıp kalır.

Ece Temelkuran

21 Mart 2012 Çarşamba

Allah Herkese Çirkin Şansı Versin

Şimdi sıkı durun! Size kafanızı duvarlara vurmanıza neden olacak, kaderinize lanet edeceğiniz, böyle şans mı olur diye bas bas bağıracağınız bir konudan söz edeceğim:  Hollywood’daki müthiş yakışıklı adamların yanlarında gezdirdikleri çirkin mi çirkin kadınlar!
“Öyle atıp tutmakla olmaz, örnek ver de görelim.” diyorsanız önden buyurun…


Josh Holloway bence dünyanın en yakışıklı ve seksi erkeği olmaya aday... Karısı ise... Neyse ben yorum yapmayacağım:)






Pierce Brosnan'ın durumu ise daha feci. Açıkçası ben ünlü oyuncunun istediği takdirde çok daha çekici bir kadınla beraber olabileceğini düşünüyorum. Ama gönül bu tabii, kimi zaman fazla kilolara da konabiliyor :)








Ve son olarak gözlerime inanamadığım bir başka çift geliyor. Hugh Jackman, bence oldukça çekici bir adam. Karısı ise yanında neredeyse annesi gibi duruyor.








 Özellikle yukarıdaki fotoğrafta sanki oğluyla gurur duyan bir anne gibi değil mi? :)



Durum böyle... Bu Hollywood ünlüleri ya aklını kaçırmış ya da gönül ferman dinlemiyor. Bilemiyorum... Bildiğim tek bir şey var: Allah herkese bu kadınların şansından versin. Amin. :)

Sevgiler.

Z.





19 Mart 2012 Pazartesi

Bisiklet Aşkı!

Nihayet güneş açtı… Dışarıda harika bir hava var. Yılın en sevdiğim zamanı, ilkbahar kapıda! Sanırım tam da bu nedenle sahilde koşmak, yürümek, çimlere yayılıp temiz havayı doyasıya içime çekmek istiyorum. Ha bu aralar bir de deli gibi bisiklete binmek istiyorum.

Ortaokuldayken bir bisikletim vardı. Sevgili dayım bir gün bisikletimi benden ödünç istedi ve adaya gitti. Döndüğünde yanında bisikletimin olmaması hala içimde uktedir! Evet, bisikletimi adada ya bisikleti olmayan birine vermişti ya da unutmuştu. Tam hatırlamıyorum…

Sonuçta yıllardır bir bisikletim yok. Açıkçası bu çok da umurumda değildi… Ta ki dün sabaha kadar! Dün sabah güzel havayla birlikte bir bisikletimin olmasını canı gönülden istedim. Bunu sesli dile getirdiğim anda ise bisikletim hazırdı! O anda yanımda bulunan arkadaşım Serra kendisinde bir bisiklet olduğunu ve bana verebileceğini söyledi. Evet, galiba biraz fazla temiz kalpli bir insandım:)

Gerçi ben şöyle ahşap koltuğu ve önünde hasır bir sepeti olan beyaz bir bisiklet istiyordum ama olsun, hiç yoktan iyiydi:) Şimdilik bununla idare edeceğim, sonrasında ise kararlıyım, kendime vintage bir bisiklet yaptıracağım… Tıpkı aşağıdakiler gibi…

Bence her biri inanılmaz güzel!
Bu arada blog’umu okuyan beyler varsa kız arkadaşlarına doğum günlerinde böyle bir vintage bisiklet yaptırabilirler. Şahsen ben böyle bir hediye karşısında sevinçten delirebilirdim. Aklınızda bulunsun:)  












Sevgiler.
Z.

13 Mart 2012 Salı

Kova Burcu Bir Yere Gidemez

Yurtdışında yaşama fikri pek bana göre değildir. Sanırım tam bır kova burcu olmamdan dolayı sevdıklerımden ayrılma fikri bana hep uzak gelmiştir.



Belki de bu nedenle üniversitede Erasmus'a başvurmak için hocalara danıştığımda içten içe bölümümün yurtdışındaki bir okulla anlaşması olmamasına sevinmiştim. Bir yandan çok gitmek istiyordum. Çünkü bazı şeyler bana yetmiyordu. Kahretsin ki hırslıydım ve ideallerim vardı. Kariyerim ve eğitimimle ilgili hep daha fazlasını, daha fazlasını istedim. Kova burcu olduğumu size baştan söylemiştim:)

Ama bir yandan da bırakamıyordum alıştığım yerleri, en önemlisi de sevdiklerimi, arkadaşlarımı, ailemi...

Fakat şimdi tuhaf bir şekilde yurt dışında yaşamanın aslında zor ama güzel bir fikir olduğuna dair düşünceler üşüşüyor kafama... En çok da jazz müzik dinlediğimde:)

Ya da noellerde...

Yabancı bir film izlediğimde...

Filtre kahve içtiğimde...

Öküzün tekinden laf yediğimde...

Canım kış ortasında çorapsız mini etek giymek istediğinde...

Cupcake yediğimde...

İstanbul'un trafiğinden bıktığımda...

Yeni insanlar tanımak istediğimde...

Bazen her şeyden çok sıkıldığımda...

Yeni bir dil öğrenmek istediğimde...

Daha önce tatmadığım bir yemeği düşlediğimde....

Ama en çok da Norah Jones dinlediğimde...

"Ne İstanbul'u kızım, mis gibi İngilizcen de var, hem olmasa kaç yazar; öğrenirsin. Bas git, başka ülkeleri keşfet!" diye bir ses bas bas bağırıyor kafamın içinde...

Aslan ya da oğlak burcu falan olsaydım giderdim de, kahretsin ki kova burcuyum işte!

4 Mart 2012 Pazar

Geçen Haftanın Özeti

Geçen hafta…

Ortaokuldan beri en yakın arkadaşlarımdan olan fakat bir süredir görüşemediğim, deli gibi de özlediğim Eda'mla buluştum. Sonra yanımıza onun üç yakın arkadaşı daha geldi. Kızlara bayıldım ve onların uzun zamandır tanıştığım en tatlı, doğal ve eğlenceli kızlar olduğuna karar verdim… (Dane, Özge ve Rüya’ya selamlar:) Bu arada Num Num'ın tavuklu dürümünü denemediyseniz şiddetle tavsiye ediyorum. İnanılmaz lezzetli ve doyurucu! 


Bir kaç yıl önce hayatıma giren ama hiç çıkmamasını dilediğim, kısa sürede en’lerimden olan canım Esin’imin doğum gününe gittim. Orda da pek çok tatlı insanla tanıştım. Eskinin Fransız Sokağı, şimdinin ise Cezayir Sokağı’nda yer alan Gamsız Meyhane tam bir fasıl havası yaşatamasa da dekorasyonu ve sıcacık ortamıyla benden tam puan aldı. Gecenin sonunda sarhoş da olmadım değil. Tahmin edersiniz ki içki yine çeneme vurdu, konuştum durdum:)



Asker’de olan erkek arkadaşımla skype üzerinden görüntülü konuşma yaptım. Haftanın bana göre en güzel olayıydı. Napim çok özlemişim :/
Sarp ve Ben

Kuzenimin bu tatlı ikizleriyle tam 5 saat geçirdim. Evet, çok yoruldum ama iki akıllı ve tatlı çocukla bir arada olmak inanın her şeye değdi!

Kız kıza Ritz Carlton’da Brunch’a, ardından da Spa’ya gittim. Brunch Ritz Carlton’da bir başka oluyormuş kesinlikle, o kadar fazla ve lezzetli seçenek vardı ki nelerden yiyeceğimi şaşırdım! Spa kısmı ise inanılmaz keyifliydi. Nar terapisi ile yumuşacık bir masaj, ardından sauna, buhar banyosu, hamam ve jakuzi derken günün sonunda dinlenmek yerine ordan oraya koşturmaktan yorulduk ama keyifli miydi? Hem de nasıl! 


Kısacası benim için keyifli bir haftaydı. Bakalım bu hafta nasıl geçecek?

Herkese iyi haftalar!
Z.