24 Ağustos 2012 Cuma

ŞEHR-İ AMSTERDAM


En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim; Amsterdam’ı sevdim, hem de çok!




Kazıkların üzerine kurulu olan ve yüzlerce kanala, köprüye sahip bu şehrin en çok özgür ruhunu sevdim. Fakat neredeyse adım başı karşılaştığımız esrar içen adamlar, kadınlar, çocuklar beni kimi zaman rahatsız da etmedi değil. Hayır, hayır; kimsenin bana laf attığı ya da beni rahatsız ettiği olmadı. Ben yalnızca o şeyin kokusunu pek sevmedim =)

Durun, en iyisi baştan başlayayım…

Biz beş kafadar arkadaş “Ver elini Amsterdam!” dedik ve geçtiğimiz ay soluğu bu harika şehirde aldık. Gözlemlediğim kadarıyla Amsterdam gerçekten de kelimenin tam anlamıyla bir özgürlükler şehri… 

Neredeyse her sokakta bir sex shop var. Aynı şekilde “Red Light” denilen ve kadınların kendini pazarladığı küçük odalar… Normalde İstanbul’un göbeğinde bu tarz odalarla ve kapılarında yarı çıplak duran kadınlarla karşılaşsam ağzım açık kalacakken Amsterdam’da bu durum son derece olağan bir şey olduğu için sokakları gülüp geçerek arşınladım =)


Bu küçük odaların fotoğrafını çekmek normalde yasak. Hele hele perdeler açıkken çekerseniz kıyamet kopabiliyor!

Her sokağın arasında bir kanal, o kanalın üzerinde de sevimli mi sevimli köprüler var. Ayrıca bu şehir tam bir bisiklet şehri. Bisikletlerin tepesinde takım elbiseli adamlar mı istersiniz; yoksa mini etekli, topuklu genç kızlar mı… Hatta 70’lerinde olduğunu düşündüğüm yaşlı dedeler, nineler… Hepsi ulaşımını bisikletle sağlıyor ve siz es kaza bisiklet yoluna adım atarsanız gözünüzün yaşına bakmıyor.

Peki Amsterdam’a gittiğinizde neler yapabilirsiniz? 

Eğer biraz sanata meraklıysanız Van Gogh müzesini gezebilir, Anne Frank’ın evini ziyaret edebilirsiniz.

Şöyle buz gibi biraya bayılıyorsanız, Heineken müzesine giderek burada biranın yapım aşamalarını keşfedebilir, üstüne bir de 6 Euro verip kendi adınıza bir bira şişesi yaptırabilirsiniz.



Madam Tussaud müzesine gidebilir, ünlülerin balmumundan yapılmış heykellerine tanıklık edebilirsiniz.

Tüm bunların dışında Amsterdam’da kanal turu yapabilir, kanallar üzerine kurulu sevimli evleri daha yakından keşfedebilirsiniz. Heineken Müzesi’ne girişte size bir kart veriyorlar ve bu kartla müzenin hemen karşısındaki Heineken Boat’uyla 15’er dakikalık bir kanal turu yapabiliyorsunuz. Kanal turunu bedavaya getirmek isteyenlere duyurulur…



Bisiklet kiralayarak bu deniz seviyesinin altındaki şehri bisiklet tepesinde gezebilirsiniz.

Çiçek pazarına giderek lale soğanları satın alabilir, hediyelik eşyalara göz gezdirebilirsiniz.

Yine çiçek pazarı içindeki yüzlerce peynir çeşidinin bulunduğu mağazaya girerek leziz peynirler tadabilirsiniz. Ben buradan isli peynir satın aldım. Babam bayıldı := )



Neredeyse her sokak başında yer alan patatesçilere girip buraya özgü bir tadı olan patates külahlarından satın alabilirsiniz. Biz, her gün en azından bir büyük boy külahı bitirmeden rahat edemiyorduk.



Voldenpark’a gidip yeşillikler içinde, nehir kenarında pinekleyebilirsiniz.

İkinci el ürünler satan dükkânlardan sadece 5 euro’ya harika çantalar alabilirsiniz. Ben bu anlamda çok şanslıydım, sahip olduğum en güzel çantayı Amsterdam sokaklarından 5 Euro’ya satın aldım!

Red Light’ın hemen arka sokağında kurulan bit pazarını bulup çok ucuz fiyata birbirinden ilginç hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz.







Kısacası Amsterdam’da çok ama çok keyifli vakit geçirebilirsiniz. Yalnız son bir tavsiye; bu özgürlükler şehrine erkek arkadaşınızı sakın ola tek başına yollamayın, yoksa boynuzu yersiniz, yani ben öyle tahmin ediyorum:= )

Fotoğraflarla daha fazla Amsterdam...




Pencere ve önündeki çiçekler! Bayıldım...




Arkadaki değirmen aslında bir ev!



Dolaşırken kanalda bir düğüne rastladık:)

Bu şirin restorana bayılmıştım.