31 Mayıs 2012 Perşembe

Dört Haftada Hamile Olduğunu Kim Anlar?

Hamilelik belirtileri nelerdir?

Adet döneminin kesilmesi, mide bulantısı, kimi zaman baş dönmesi, göğüslerin şişmesi, sürekli bir uyku hali vs.

Peki, ilk dört haftada bu belirtilerden hangileri baş gösterir?

Neredeyse hiç biri!

Belki bir ara mideniz bulanır, onu da havalara, iş hayatındaki strese, dün akşam yediğiniz köfteye bağlarsınız…

Yani şanslı değilseniz ya da sürekli deli gibi hamilelik testi yapmıyorsanız 4 hafta içerisinde hamile olduğunuzu anlamanız neredeyse imkansız.

Peki, başbakan ne diyor?

“4’üncü haftadan sonra kürtaj yaptırmak yasaklanacak!”

İyi de kim anlayabilir ki 5’inci haftaya girmeden hamile olduğunu?

İşin özü ne biliyor musunuz? Ne kürtaj ne de başka bir şey…

Başbakan, gençler “Ya hamile kalırsam ve fark etmezsem? Kürtaj da yasak…” korkusunu yaşasın istiyor. Yani ZİNA yapmasın istiyor.

Yani genç kızlar ya 13’ünde evlensin kocasıyla ne halt ediyorsa etsin ya da eline erkek eli değmesin istiyor.

Evli adamlar, evli kadınlar eşlerini aldatmasın herkes evindeki “helaliyle” birlikte olsun istiyor.

Aldatmanın iyi bir şey olduğunu burada savunacak değilim. Ama bana göre cinsellik kişisel bir şeydir. Kim kaç yaşında ne şekilde yaşamak istiyorsa yaşar. Ne kadar yanlış olursa olsun, isteyen karısını aldatır, isteyen kocasının arkasından iş çevirir. Buna da kimse karışamaz.

Yani diğer Avrupa ülkelerindeki 12’inci hafta standartının bizde 4’üncü hafta olmasının altında kötü niyet var. Maksat cinselliği yasaklamak… Önce cinsel içerikli İnternet siteleri yasaklandı, şimdi de bu kürtaj olayı… Amaçları genç kızlar korksun, ya hamile kalırsam da aldıramazsam diye sevgilileriyle cinsel ilişkiye girmekten sakınsın…

Bana göre yani…

Gün gelecek bu sokaklarda iki sevgili el ele bile dolaşamayacak. Çünkü göreceksiniz, o da yasak olacak.

Ve ben böyle bir Türkiye’ye asla çocuk getirmeyeceğim.

3 çocuk 5 çocuk diyen başbakan avucunu yalar.

Şimdiden söyleyeyim!

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Sepette Eurovision


Nasıl bir iş yerinde çalışıyorsunuz?

Mesela sizin ofisinizde masaj koltuğu var mı? Peki ya bir PlayStation odası?

İşten bunalıp yarım saatliğine kaçabileceğiniz Boğaz manzaralı bir bahçe?

Abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz fakat Yemeksepeti’nin kampüsü tam da böyle imkanlara sahip… Nereden mi biliyorum? Çünkü geçtiğimiz ay LaVitaeBella blog’uyla tanıdığınız yakın arkadaşım Miray ile birlikte Yemeksepeti’nin masaj koltuklarıyla, PS odalarıyla dolu merkezine konuk olduk. Tabii kampüsün her bir detayına öylesine bayıldık ki; Miray’la birlikte burada kısa zamanda bir etkinlik düzenlemeye karar verdik. Hem de şöyle en eğlencelisinden…

İşte bu nedenle geçtiğimiz Cumartesi akşamı Eurovision’u herkes evlerinde izlerken bizler bir grup blogger bu keyifli organizasyonu Yemeksepeti’nin kampüsünde izledik.

O gece neler mi yaptık?

Yemeksepeti’nin bizler için hazırlamış olduğu pizzalara gömüldük, atıştırmalıklara bayıldık…






İçkilerimizi yudumlayıp kadehlerimizi Can Bonomo’ya kaldırdık…



Bir sürü blogger Eurovision’daki şarkılar eşliğinde coştuk…





Bir ara dedikodu yaptık :)





Can Bonomo’nun şarkısının ve koreografisinin çok başarılı olduğuna karar verdik…


Bol bol tweet attık…


"Love me back"  çaldığında hep birlikte dans ettik…


Ve gecenin sonunda Yemeksepeti’nin manzarasına aşık olduk!



Bu güzel geceyi Yemeksepeti ile birlikte düzenlemiş olmak son derece keyifliydi. Umarız herkes en az bizim kadar keyif almıştır.

Herkese sevgiler! 

18 Mayıs 2012 Cuma

Askere Giden Sevgili Sorunsalı



Sevgiliniz askere gidince neler mi olacak? Gelin anlatayım…

Gideceği yer açıklanırken: Öss’de bu kadar strese girip, bu kadar heyecanlanmış olamazsınız. Dizleriniz titreyecek, ya uzun dönem çıktıysa, dahası ya sınıra düştüyse korkuları eşliğinde gözünüzü bilgisayar ekranından ayıramayacaksınız.

Gideceği yer belli olunca: Ben şanslı olanlardandım. Kısa dönem ve Ankara çıktığı için sevinç çığlıkları, az biraz gözyaşı ve müthiş bir rahatlama duygusu hissettim. Aksi olsaydı ne olurdu bilemiyorum. Umarım siz de hiçbir zaman bilmezsiniz.

Askere uğurlarken: O kadar çok ağlayacaksınız ki; muhtemelen çevredeki herkes bir yakınınızın ölüm haberini aldığınızı düşünecek. Siz ise gerçekten bir yakınınız ölmüş gibi hissedeceksiniz.

1.  Gün: Bilmem kaç yıldır her gece, birbirinize iyi geceler dilemek için telefonla konuşuyor olabilirsiniz. Fakat bu gece diğerlerinden farklı. Muhtemelen konuşamayacaksınız.

2.Gün: Arayacak ama o sırada başka biriyle konuştuğunuz için telefonunuz meşgul çalacak. Hemen telefonu kapatıp yeniden aramasını bekleseniz de, nafile. Orası babasının çiftliği değil… Caddebostan’da barlar sokağında arkadaşlarıyla da takılmıyor. Yani muhtemelen bir daha arayamayacak.

3. Gün: Canınız hiçbir şey yapmak istemeyecek. Hayat baya bir anlamsız gelecek. 155 günün nasıl geçeceğini düşünüp duracaksınız.

4.Gün: “En iyisi ben Facebook’uma Şafak bilmem kaç yazmaya başlayayım.” diyeceksiniz, ama DEMEYİN! Türk kızlarının şu huydan bir an önce vazgeçmesi dileğiyle…

9. Gün: Sevgiliniz biraz uyanık bir tipse içeri çoktan telefon sokmuş demektir. Nihayet her gün konuşmaya başlayacaksınız. Ama öyle saatlerce değil… 2 dakika konuşabilirseniz şükredin. Ciddiyim :)

18.Gün: Hafta sonları sokaklarda gezen çiftlere uyuz olacak, birlikte yaptığınız her şeyi özleyeceksiniz. Belki de kaç yıldır evde geçirdiğiniz ilk Cumartesiniz hayırlı olsun…



26. Gün: Haberlerde bir şehit haberi duyacak, bencillik yapıp sizin sevgiliniz iyi olduğu için içten içe sevinecek, sonra kendinizden utanıp bir hayli üzüleceksiniz.

35. Gün: O kadar çok özleyeceksiniz ki “Yeter artık!” diyip basıp birliğine gideceksiniz. Ama ayrılık zamanı gelince gittiğinize bir hayli pişman olacak, kafayı yemekle yememek arasında gidip geleceksiniz.

58. Gün: Sizin için ne kadar değerli olduğunu anlayacak, kalbini kırdığınız her an için kendi kendinize kızacaksınız.

61. Gün: O, orada tecrübe kazanacak, dolayısıyla da konuşmalarınızın dakikası uzayacak. Hadi gene iyisiniz…

70. Gün: “Yok, vallahi yok! Bitmeyecek galiba…” düşünceleri başlayacak…

73. Gün: “İşten eve geldiğinizde sizi bir sürpriz bekliyor olacak. Evet, doğru tahmin, bir mektup!

85. Gün: “Eee az kalmış. Sayılı gün çabuk geçer.” diyen herkese içinizden gülecek, “Sana kolay tabi.” dememek için kendinizi zor tutacaksınız.

98. Gün: Telefonda konuşurken neşeli görünmeye çalışacak ve biteceğine onu da inandırmak için uğraşacaksınız. O da aynı şekilde “Az kaldı yaa!” diyerek sizi rahatlatmaya çalışacak. Yani aslında ikinizde birbirinizi kandıracaksınız.

106.Gün: Bazı arkadaşlarınıza kırılacak, bunca zamandır bir kez bile sizin yalnız olduğunuzu akıl edip aramadıklarına bozulacaksınız.

120. Gün: Artık gerçekten bıkacaksınız. Bir Pazar günü, sahile gidip dakikalarca ağlayacak, sonra kendinize gelip halinize güleceksiniz.

132. Gün: “Galiba bitiyor ya…” düşünceleri başlayacak. Geldiğinde neler yapacağınızın hayallerini kuracaksınız.

153. Gün: Saçınızı boyatacak, aptal aptal sırıtacak, Bodrum’a uçak bileti alacak ve gerçekten ama gerçekten çok mutlu hissedeceksiniz.

155. Gün: Onu da bu Pazar günü göreceğiz : )

Herkese çok sevgiler.
Z.