22 Ocak 2013 Salı

En Güzel Dekorasyon Öğesi: KİTAP





Küçüklüğümden beri beni tanıyanlar bilir; kitaplara bayılırım. Öyle D&R'dan alınmış yeni kitaplara değil ama... Eskilere...

Sahaflarda satılan, sararmış yapraklı, missss gibi kokan eski kitaplara ölüp biterim.

Benim için içine not yazılmış ve sahaftan alınmış bir kitap dünyanın en güzel hediyesi olabilir.

Küçük bir kızken, babam sık sık bana kitap hediye ederdi. Hatta bir keresinde, beni soda getirmem için mutfağa yollamıştı. Buzdolabını açmamla o sıralar en çok istediğim kitabı görmem bir olmuştu. İşte bu kadar basitti beni mutlu etmek, çok çok mutlu olmuştum.

O günden beri de benim için kitap eşittir mutluluk demektir. Bir kitabı elime aldığımda hissettiğim hissi tarif etmem imkansız.

Bu nedenle ileride kendi evime geçtiğimde, evimin herhangi bir yerinde mutlaka içi tıka basa dolu bir kütüphanem olsun istiyorum. Evime geldiğimde daha çok mutlu olayım diye...

Aşağıdaki öneriler bence işe yarar nitelikte, siz ne dersiniz?







Merdivenli bir evi olanlar için:)










Bol kitaplı günler dilerim,
Z.

21 Ocak 2013 Pazartesi

MÜZİK: BİR ÖNERİ!



Eminim herkes Ella Fitzgerald'ın "At Last" şarkısını biliyordur.

Şahsen ben bayılırım!

Bugün masamda yeni bir albüm buldum. İma'nın "Smile" adlı albümü... Basında çalıştığım için genellikle yeni çıkan albümler bize dinlememiz için gönderiliyor fakat ben, eğer ilgimi çeken bir ismin albümü değilse bu albümlere pek şans vermiyorum. Bugün bu tavrımın ne kadar yanlış olduğunu anladım, orası ayrı...

Ima'nın albümünü de tam çekmeceme atıyordum ki bir şey beni dürttü ve albümün arka kapağını çevirdim. İlk sırada "At Last"ı görünce de haliyle hemen albümü dinlemeye başladım...

Ve Ima'nın sesine, albümdeki At Last ve What A Wonderful World  adlı klasiklerin cover'larına bayıldım!

Bu nedenle sizinle de paylaşmak istedim... Umarım en az benim kadar keyif alırsınız.

Ima- At Last

Ima- Smile / What A Wonderful World




Her türlü albüme karşı eğer varsa ön yargılarınızdan kurtulmanız dileğiyle,

Not: Bu çingene pembesi kulaklığımın markası Philips. Beğenenlere duyurulur...

Sevgiler!

8 Ocak 2013 Salı

Mehmet Barlas Hayattan Ne Öğrendi?


Herkese selam,

Zaman zaman burada Esquire dergisi için yapmış olduğum röportajları paylaşıyorum, biliyorsunuz. Bu kez sizi, "Hayattan Ne Öğrendim?" başlığıyla bir Mehmet Barlas röportajı bekliyor.Röportajı okumadan önce küçük bir not: Mehmet Barlas'la röportaj yaparken heyecanlanmamak mümkün değildi. Kendisi gerçekten önemli ve inanılmaz "dolu" bir isim. Karşısında oldukça heyecanlandığımı itiraf etmeliyim. Ama sonuç bence güzel oldu, bakalım siz beğenecek misiniz? 

Mehmet Barlas'ın oldukça renkli bir evi var.




MEHMET BARLAS
Gazeteci - Yazar, 70

Hayattan öğrendiğim ilk şey, tek bir kitabın insana çok şey katabileceğidir. Benim doğup büyüdüğüm ev, tıpkı bir kütüphaneyi andırırdı. Dokunmamamız gereken çok değerli kitaplardan tutun da aklınıza gelebilecek tüm klasiklere kadar… Annem de babam da sürekli kitap okurdu. Bu nedenle, henüz ilkokula giderken; Yahya Kemal’le, Yakup Kadri’yle tanışmış, eski Türk klasiklerini okumaya başlamıştım. Bu alışkanlığım, bana hayatım boyunca çok şey kattı.

Hayatta hiçbir şeyin, size gümüş tepsi içinde sunulmadığını öğrendim. Gazeteciliğe başladığım ilk yıllarda, çok parasız kaldım. O dönem, Cumhuriyet gazetesinde; hem yazı yazıyor hem gece sekreterliği yapıyor hem de dış haberler sayfasını hazırlıyordum. Ama kesinlikle para kazanamıyordum. O kadar ki, dolmuş parası için, annemin cüzdanından para çalardım. Fakat dediğim gibi, bir şeylere sahip olabilmek için; çalışmak, çok çalışmak gerekiyor.

“İsterseniz, televizyonda gerçekten çok önemli bir şey söyleyin; kravatınız, o sözden daha önemlidir.” demiş, ABD’li ünlü anchorman Walter Cronkite. Ben bu sözü, kendime hep ilke edindim.

Hayattan, sükûnetin de iş yaptığını öğrendim. Ben hep televizyona çıktığımda, bir yere misafirliğe gittiğimi farz ederim. Bir yere misafirliğe gittiğinizi düşünün; salonda otururken, karşınızdaki kişiye sesinizi yükseltip hakaret eder misiniz? İşte, televizyonculukta da aynı şey geçerli. İnsanlar aksini düşünse de, bağırıp çağırmak değil, asıl; sabır, saygı ve sükûnet reyting getirir.

İnsanları lüzumsuz yere kırmamak için, daha dikkatli olmayı öğrendim. Yaklaşık 20 yıl önce; o dönem filmlerde oynayan, çok güzel bir kadın sanatçımız, sahneye çıkıp şarkı söylemeye başlamıştı. Ben de bir yazımda, bu kadın için “Kendisi çok kilolu, elbisesi çok dar; hem sesi de güzel değil!” diye yazmıştım. İnanın, nasıl böyle bir cümle kurduğumu ben de bilmiyorum. Yazıda bahsettiğim sanatçımız, bana çok kırıldığını söylemişti. Bir kadını lüzumsuz yere kırmak, bana daha dikkatli olmayı öğretti.

Hayatın bana öğrettiği bir şey daha var; kimse her şeyi bilemez! Nitekim ben de, bu yaşa kadar, aslında ne kadar az şey bilip ne kadar çok şey yazmışım. Mesela şimdilerde, İlber Ortaylı ile birlikte yeni başladığım tarih programında bazen o kadar farklı konulara giriyoruz ki; içimden, “Vay be!” diyorum, “Ben aslında ne kadar az şey biliyormuşum…”

İnsanların, kişileri değil, fikirleri konuşmasının daha doğru olduğunu öğrendim.

Mutlu evliliğin sırrını, hayattan değil ama Mahir Kaynak’tan öğrendim. Bir keresinde bana, “Karımı delirtecek kelimenin hangisi olduğunu bilirim ama onu hiç kullanmam.” demişti. Bu, 44 yıllık evliliğim boyunca hep sadık kaldığım bir düşünce oldu.

İnsanın ailesinin, hayattaki en önemli şey olduğunu öğrendim. Bizim evde, bu bir kuraldır; yakın arkadaşlar, çok yakın akrabalar ve çekirdek aile ile bir iç kale kurulur. Eğer o iç kaleyi yeterince sağlam kurmuşsanız; dışarıdaki fırtınalar, içeriye sızmaz.

Çocuklara öğüt vermemek gerektiğini öğrendim. Winston Churchill’in bir lafı var; “Ben, öğrenmekten çok haz duyarım ama bana ders verilmesinden hiç hoşlanmam.” der. Çocuklar, bir şekilde öğreniyor; ama onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyince, işin tadı kaçıyor.

Siyasal krizlerin, dostlarınızı seçme konusunda size yardımcı olduğunu öğrendim. Normal dönemde daima yanınızda olan insanlar, bir bakıyorsunuz yok oluyor. Fazlalıkları eleme anlamında, siyasal krizler iyidir.

Hayatta, haksızlıklarla da yaşanılabileceğini öğrendim. 12 Mart döneminde gazeteden kovulduğumda, çocuğumu okula gönderecek param yoktu. Dolayısıyla, haksız yere, birilerinin talimatıyla kovulduğum için çok öfkelenmiştim. Ama yapacak bir şey yoktu; bu, haksızlıkla ilk kez tanışmamdı.

Bazen insanın, ön yargılı olması gerektiğini öğrendim. Çünkü önyargılı olduğunuzda, karşınızdaki insana, ilk başta biraz mesafeli yaklaşırsınız. Oysa ben, karşımdakine hemen açılırım. Bu huyum yüzünden, sonradan pişman olduğum çok olmuştur.

Hayatta, bütün ilişkilerin iki yönlü olduğunu öğrendim. Vermeden alamazsın. Bu, sevgi konusunda da böyle.

Kemal Tahir, babam için şöyle demişti: “O, ahlaksızlara değil, aptallara daha çok kızar.” Ben de babama çekmişim; aptal insanlara çok kızıyorum.


Not: Bu röportaj tarafımdan, Esquire Dergisi için yapılmıştır.
Fotoğraflar: Uluç Özcü