18 Kasım 2010 Perşembe

Dominant olmak nereye kadar ?

   Sabahın köründe telefonum çaldı. Önce açmak istemedim, uykumun en tatlı yerinde olacak şey miydi bu ? Nasıl olsa susar diye bekledim, bekledim ama hayır susmuyordu. Çaresizce yatakta doğruldum ve telefonun ekranına bakmadan yes tuşuna basarken, arayan kişiye içimden lanetler yağdırdım.

   Oysa arayan en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Sesi uzaklardan geliyor gibiydi ama tonundan bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştım. “Zeynep” dedi ağlayarak, “Görüşelim mi? Emre’den ayrıldım. Sana anlatacaklarım var.”

   Az önce ettiğim lanetleri çabucak geri aldım ve hemen fırladım yataktan. Buluşacağımız yere doğru koşar adım yürürken arkadaşımın sevgilisinden neden ayrılmış olabileceğini düşünüyordum. İhanet olabilir miydi? Ya da sevgisi mi bitmişti acaba? Hiç sanmıyorum. İyi ama bu kadar severken neydi onu ayrılmaya iten? Belki de kıskançlıktı. Kim bilir?
  Bu sorularla kendi kendime boğuşurken sonunda kafeye vardım, hemen çantamı bir kenara fırlattım ve daha fazla dayanamadan pat diye sordum. “Neden ayrıldın?”

  Cevabı beni şaşırttı.

 “Artık yanımda gerçekten güçlü bir erkek olsun istiyorum.”

  “Nasıl yani?” diye sorarken bir yandan da  Emre’yi gözümde canlandırmaya çalışıyordum. 1.85 boyunda, geniş omuzlu, vücudunun üçte ikisi kas olan Emre gayet güçlü bir erkekti benim gözümde. O yüzden anlam verememiştim bu cevaba.

  “Zeynep” diye devam etti arkadaşım, “Artık buluştuğumuzda nereye gideceğimize hep benim karar vermem, televizyonda izleyeceğimiz programı benim seçmem sinirimi bozuyor. Giydiği pantolonun altına hangi ayakkabıyı giymesi gerektiğini söylemek, arabayı hangi sokağa park etmesinin daha iyi olacağını düşünmek beni yoruyor. Kendi kararları olmasını istiyorum ama kendi başına verdiği yada verebildiği tek bir karar bile yok. İnan bıktım artık, ben bu kadar pasif bir erkek değil, ne istediğini bilen, kendi kararları olan, güçlü bir erkek istiyorum. İşte bu yüzden ayrıldım.”

  Şimdi, “güçlü” derken tam olarak ne demek istediğini anlamıştım arkadaşımın. Önce sustum, sonra biraz düşündüm ve sonunda derin bir nefes alarak aslında ilişkilerinin başından beri dikkatimi çeken ama karışmamak adına hiç dile getirmediğim şeyi pat diye söyleyiverdim;

  “Acaba Emre kararsız ya da pasif değil de, sen biraz fazla dominant olabilir misin?”


   Söylediğim şey sanki çok büyük bir iftiraymış gibi baktı bana. Bakışlarından böyle bir ihtimali hiç düşünmemiş olduğunu çok rahat anlayabiliyordum. O kadar saçma gelmişti ki bu söylediğim, birden gülmeye başladı ve “Dalga geçiyorsun herhalde değil mi?” diye sordu.

  Oysa ki ben dalga geçmiyordum. Çok fazla şahit olmuştum arkadaşımın, Emre bir kazağı giydiği zaman, olumsuz kırk tane yorumu arka arkaya sıralayıp, üstüne bir de başka bir kazağı giymesi için baskı yaptığına.

  Ya da Emre sinemaya gidelim dediğinde bu havada sinema değil de Nişantaşı’nda bir kahve içmenin çok daha mantıklı olduğunu en az yüz kere dinlemiştim.

  Emre maç izlemek ister, arkadaşım bin tane cilveyle dvd ye bir film takar ve Emre ne kadar itiraz etse de o film izlenir, maç değil.

  Çocukcağız yeni bir ayakkabı alır, arkadaşım “Çok zevksizsin.” deyip çocuğu kolundan tuttuğu gibi mağazaya götürür, ayakkabı değiştirilir.

  Bunun gibi yüzlerce örnek verebilecekken ben , nasıl oluyor da arkadaşım hatayı kendisinde araması gerektiğini söylediğimde, dalga geçtiğimi düşünebiliyor, ben de işte buna şaşırmıştım.

  Sen beraber olduğun 3 koca yıl boyunca çocuğu tüm kararlarından zorla vazgeçir, sonra da kararsız bir adam istemiyorum de. Nasıl saçma bir istektir bu !

  Eee Emre de suç, o da dinlemeseymiş diyebilirsiniz haklı olarak. Ama karşınızdaki insan biraz fazla dominant olunca, üstüne bir de siz o kadına aşıksanız, onu üzmemek yada kaybetmemek adına istediklerini yapabiliyorsunuz işte.

  Tüm bunları anlattım arkadaşıma. Hatayı biraz kendinde aramasını, ipleri tamamen erkeğin eline vermeyeyim derken, sevdiği insanı kölesi haline getirdiğini ve sonunda da kendisinin bile istemeyeceği bir adam yarattığını bir bir anlattım.

  Önce itiraz etti bu suçlamama , sonra bir süre sustu, söylediklerim canını sıkmış olacak ki, birden yine gözleri doldu. Ve nihayet daha önce hiç bu şekilde düşünmediğini ve  haklı olabileceğimi itiraf etti.

  Yavaşça kalktım yerimden, yanına oturdum.Bu sefer hatasının farkına vardığı için, önceki acımasız tavrımı bırakıp, daha sevecen ve anlayışlı bir tonla konuşmaya başladım.
  “Bak Aslıcım,ben üniversite bitirdim, kendi ayaklarımın üstünde duruyorum, hiçbir erkek bana ne yapacağımı söyleyemez”  benimde sonuna kadar desteklediğim bir cümle. Ama kendi ayaklarının üstünde durmak, sevgilinin boynuna bir tasma geçirmeyi, onun fikirlerini yok saymayı gerektirmez. Kendini koruma iç güdüsüyle her kararı sen verirsen, o ilişkiyi tek taraflı yaşarsın ve o ilişki senin için bir keyif değil tam tersi bir kabus olur. Yani sonra üzülen taraf sen olursun. Ne kadar güçlü olduğunu karşında ki insanı ezmeden yada onun fikirlerini yok saymadan farklı yollarla da gösterebilirsin. Senin seçtiğin yol ne kadar yanlış bunu  göremiyor musun? ”

  Başını kaldırıp bakarken bana, bu sefer gerçekten ne demek istediğimi anladığını biliyordum. Bana hak verdiğini de..

  Nitekim verdiği yanıt artık seçtiği yolun yanlış olduğunu görebildiğinin en güzel kanıtıydı.

  “Hesabı isteyelim mi?” dedi. “Benim köşedeki mağazaya gidip Emre’nin geçen gün beğendiği o kazağı almam gerek de.”

   Hemen hesabı istedim. O koşar adım kafeden çıkarken ben, nihayet Emre’nin kendi beğendiği bir kazağının ve en önemlisi de artık kendi kararlarının olabileceğini düşünüp hafifçe gülümsedim.


Sevgiler, Z.

2 yorum: