Kendimizi gecenin bir saatinde sokaklara attık. Berlin saat 23.00'den itibaren görüp görebileceğiniz en tenha şehre dönüşüyor. Ya da biz yanlış yerlerde dolandık bilemiyorum, fakat İstanbul'un her saat hareketli sokaklarını düşünüp bu durumu pek garipsedik...
Yine de erken saatte otele dönmek içimize sinmedi. 25 yaşındaydık, çok yakın arkadaştık ve evimizden, ailemizden uzaktaydık. Anlayacağınız, sokaklar tenha da olsa Berlin'in tadı çıkarılmalıydı, çıkardık.
Önce- Sonra |
Sadece içki ve kahve içmedik tabii... Bolca yemek de yedik. Hatta biraz fazla yedik...
Tüm bu yemekleri aşağıda göreceğiniz tarzda inanılmaz şirin atmosferi olan ve dünyanın en güleryüzlü çalışanlarına sahip olduğunu düşündüğüm restoranlarda yedik.
Yer bir yükselip bir alçalıyor. Sütunların boyları ise içerilere doğru gittikçe çok ama çok yükseliyor. Almanlar bu labirenti bir nev-i Yahudilerden özür dilemek için yaptırmışlar. Soykırım, savaş, işkence gibi özellikle de mağdurları tarafından kelimelere dökülmesi çok zor olan olayları, sonraki kuşaklara aktarmadaki etkili yollardan birinin, doğrudan bedensel alışkanlıkları alt üst eden ve böylece “ortak” bir hafızayı da tetikleyen fiziksel deneyimler olduğunu söyleyebiliriz. İşte bu labirent de insana bunu yaşatıyor. İnsanların o dönem katledilen insanların neler hissettiklerini az da olsa anlamalarını sağlamak amacıyla yapılmış. Zaten ziyaretçiler, labirenti andıran beton dikdörtgenlerin arasında gezindikçe klostrofobik bir deneyim yaşıyor, “korku ile karışık bir huşu duygusu içinde bir nevi nutuk tutulması yaşadıklarını” ifade ediyorlar. Emin olun, ben de bu hissi yaşadım. Berlin insanı sarsan bir şehir, size söylemiştim...
Gelelim Berlin'deki bir başka sarsıcı noktaya... Checkpoint Charlie ( Charlie'nin Kontrol Noktası)
Bu nokta Berlin Duvarı'nın geçiş noktası... Bu geçiş kapısı sadece müttefik askerleri, büyük elçiler, bu kişilerin aileleri, yabancılar, Federal Almanya'nın Demokratik Almanya'daki temsilcileri, çalışanları ve Demokratik Alman üst düzey yöneticileri tarafından kullanılabiliyormuş. Yukarıdaki fotoğraf sizin de tüylerinizi ürpertmedi mi?
Gelin o zaman Berlin'in neşeli taraflarını keşfetmeye devam edelim...
Berlin'in maskotu :) |
Meşhuuuur Sony Center |
Çiçekçi değil bir kafenin girişi :) |
Dev Berlin haritası ve şehirde mutlaka keşfetmeniz gereken yerleri gösteren dev toplu iğneler... Bence çok yaratıcı! |
Berlin'e gidip de Berlin Katedrali'ni görmeden olmaz. Onu da gördük, hatta devasa büyüklükteki bu katedralin en tepesine çıkıp manzarayı da keşfettik.
Kilisenin 1900 yılındaki hali. |
Ve şimdiki hali... |
Katedral İkinci Dünya Savaşı'nda oldukça hasar görmüş ve daha sonradan restore edilmiş. Katedralin hasar gören parçaları ise yine katedral içerisinde bir yerde sergileniyor. Anlayacağınız adamlar tarihine sahip çıkıyor. İşte bu da o parçalardan biri..
Ve sanırım bunu yine Miray'la yapacağım:)
Herkese Sevgiler,
Z.